20 Şubat 2008 Çarşamba

Yelda Reynaud ile Söyleşi

Yelda Reynaud 'un hoşgeldin Hayattaki söyleşisi;

Fergün Yapım tarafından çekimleri süren "Hoşgeldin Hayat" filmini setinde ziyaret ettik ve filmin genç oyuncularından Yelda Reynaud Kaymakçı'yla sinema üzerine sıcak bir sohbet yaptık. 1972 yılında Avusturya'da doğan Yelda Reynaud, ilkokulu Almanya'da okuduktan sonra, Mısır'a gitti. Burada birkaç yıl dalış hocalığı yaptıktan sonra Paris'te tiyatro eğitimi almaya başladı. Modern danslara da meraklı olan oyuncu sırasıyla Yara, Çamur, Kasabanın İncisi, Ateşle Yaklaşma ve Başkalarının Nefesi filmlerinde oynadı. Bu yıl Sinema Yazarları Derneği'nden 2. ödülünü alan oyuncuyla, Türkiye'deki kültür farklılığından, sinemadaki hedeflerine kadar herşeyi konuştuk.

Fransa'da günde 8 saat çalışıyorlar. Ama 8 saatte de bitiriyorlar işlerini. Bizimkiler 24 saat çalışıyor hala bitiremiyor.

Uzun süre yurtdışında da kaldınız. Orada çekilen filmlerle, Türkiye'deki filmler arasında ne gibi farklar var?
Eskiyle, şimdi arasında çok fark var. Nuri Bilge Ceylan'ın filmi orada girdi, kazandı; Cannes Festivali'nde. Ondan sonra Duvar'a karşı oldu, gerçi Fatih Akın Türk sayılmaz da Alman-Türk. Dolayısıyla, muhtemelen bakışları biraz daha açıldı buraya doğru. Buna inanıyorum. İran sinemasında da bu olmuştu. Hiç beklemediğimiz bir anda birdenbire Abbas Kiarostami çıktı, halbuki ondan önce Muhsin Mahmelbaf vardı. Ama yine de o bir patlama oldu. Hani derler ya, "ektiğini biçersin". Eskiden, yani eskiden dediğim 1-2 yıla kadar aslında, pek saymıyorlardı Türk sinemasını. Yani belki arasıra Zeki Demirkubuz Masumiyet'i yapmıştı. Derviş Zaim Tabutta Röveşata'yı yapmıştı. O en fazla.

Yurtdışında da filmler çektiniz. Çalışma ortamı olarak bir fark var mı?
En büyük fark şartlarda. Fransa'da biz hakikaten çok lüks bir şekilde çalışıyoruz. Lüks dediğimiz illa ki milyonlarca dolarlık filmler çevrilmiyor Fransa'da, onlar sonuçta Hollywood değil ama 130 film yapılıyor. Ama organizasyonları takır takır işliyor. 8 saat çalışıyorlar. Sendikalı. Ama 8 saatte de bitiriyorlar işlerini. Bizimkiler 24 saat çalışıyor hala bitiremiyor. Dolayısıyla ben diyorum: Biraz kendinizi sorgulayın. Biz mi hata ediyoruz. Onlar mı?

Türkiye'de sahneler, daha fazla mı çekiliyor?
Olmuyor, bitmiyor, bitmek istemiyor sahneler. Çok ilginç. Bir problem oluyor sanki. Yani, her çalışmada bu var.

Benim en büyük hayalim Brando'yla oynamaktı ve o öldü. Benim hayalim de, onunla birlikte öldü.

Sette çalışmalar nasıl gitti? Çekimlerde sorunlar yaşadınız mı?
İnsanlar anlamında sorun yaşamıyorum kesinlikle. Ben teknik ekibimle çok iyi anlaşırım. Burada çalıştığım bir filmde, bir genel koordinatör bana bunu söyledi: Ben minibüs şoförünün yanında oturmuşum. Ya, biz seni izledik Yeldacım ve dedik ki, "Bu aşmış herşeyi". Çünkü oyuncular genelde bunu yapmıyormuş. Yani, minibüs şoförünün yanında oturmuyorlarmış, ya da ne bileyim bizim Çiko'yla kahve içmiyor ya da sohbet etmiyorlarmış. Sorunlar yaşamam ben. Pozitif bir insanım.

Ayça rolü için "Filmdeki aşağı yukarı hemen herkes depresif, bir tek benim karakterim pozitif kalıyor. Roldeki kadın hayatın içinde akıyor. İnsanların morallerini düzeltiyor." demişsiniz. Gerçek hayatta da pozitif misiniz?
Yaşamı içiyorum. Ben yaşamıyorum, ben içiyorum. Ben buna inanıyorum. Bir yılda 365 gün var. Kaç yıl yaşayacağız. Onu bir çarpın. Zaten ömrümüzün yarısı uykuda geçiyor. Geri kalanı ne? Kinle mi geçsin? Ben kin tutmam mesela, küserim. Alıngan bir insanım. Çünkü çok hassasım. Çok abuk sabuk şeylere takabilirim. O yüzden Türkiye'de zorlanıyorum. Çünkü sefalete çok az tahammülüm var. Bu bir gerçek. Savunma güdüm daha kalın olsun isterdim. Ama değil. Takıyorum bu tür şeyleri. Dayanamıyorum, maalesef.

Sinemada kadının yeriyle ilgili şikayetleriniz var. Bu film için de "Ferhat Gündoğdu başrolde, neden ben değilim mesela? Bir kadının hikâyesi olamaz mıydı?" demişsiniz.
(gülüşmeler..) Adım feministe çıkacak. Ben hakikaten feminist değilim. Feminizm de bir sürü şeyler getirdi sonuçta, tarihte. Kadınlar hap kullanabiliyorlar. Onlar, bunları getirdi. Ama kesinlikle feminist değilim. Onu o gece SİYAD ödülünü alırken söyledim. Cüneyt Arkın vardı ve ben orada bilmiyordum ödül alacağımı ve hakikaten içimden çıktı. Ben de dünyayı kurtaran kadın olmak istiyorum dedim. Herkes güldü. Alkışlandı bu konuşma. Aslında ben çok ciddi birşey söylemiştim. Amerikanlar kadın kahramanlı filmler yapıyor. Fransızlar da yapıyor. Kadınlar, başrolde oynayabiliyor. Ona göre de ödüller alıyorlar ve hakediyorlar. Charlize Theron mesela Monster'da inanılmaz başarılı.

İngilizcem, Almancam ve Fransızcam var. Benim en kötü konuştuğum dil bu dil, anadilim yani.

Ama Türk sinemasına baktığımızda Türkan Şoray, Hülya Avşar, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın gibi bayan oyuncular da önplana çıkıyor?
Erkekler yok mu? Gerçi ben Türk sinemasını bilmiyorum ki pek. Maalesef, burada yetişmediğim için çok cahilim. Bu bir gerçek. Bilgili değilim. Çok Türk filmi izlemedim. Ama dünya sinemasında çok büyük bir bilgiye sahibim. Türk sinemasında, orada filmleri seyredemedim. Ama Cüneyt Arkın da var. Tabi ki kadınları hatırlayacaklar. Yok mu yani. Artı bir de şunu söyleyeyim. Türkan Şoray, ben şuna inanıyorum. O kadın Amerika'da olsaydı, süperstar olurdu. Bu bir gerçek. Hülya Koçyiğit de aynı ama filmler yurtdışına çıkamadığı için bunlar gölgede kaldı, ya da Şener Şen. Bu insanlar hakikaten çok büyük bir üne sahip olabilirdi. Burada, bu şartlarda çalışılıyor ve böyle olanaklara sahipler.

Çamur filmiyle, ödül alacağınızı bekliyor muydunuz? Ödül almak sizin için ne kadar önemli?
Bu SİYAD ödülü, benim 5. ödülüm oldu. SiYAD'dan 2. ödülüm oldu. Ödül almak çok hoş birşey, ama bir anlık bir tatmindir o. Ego tatmini. Ertesi gün bitiyor. Hatta 1 saat sonra bitiyor. Ama bir filmi yaparken.. Benim en büyük hedefim Oscar almak. Gerçeği söylüyorum yani. Burada mütevazi olmak gerekmiyor. O benim büyük rüyam. Ve diyorum ki bir gün öleceğim yani.

Los Angeles'a yerleşeceğinizi açıklamışsınız. Bu, sinemaya dair hedeflerinizle mi ilgili?
Tamamen. Orada yaşamak değil. Ben gittim oraya kaldım 3 ay. Derede boğuldum yani. Bunu da söylüyorum açıkça. Ama denedim en azından. Şartlar çok zor oldu. Şu anlamda zor: Orada tamamen kurtların ağzındasınız. Orada bütün şehir, milyonlarca insan sinema piyasasında çalışıyor.

Hangi dilleri biliyorsunuz?
İngilizcem, Almancam ve Fransızcam var. Benim en kötü konuştuğum dil bu dil, anadilim yani. Siz beni 7 ay önce duysaydınız, ya da 2 ay önce hatta şaşırırdınız. İlerliyorum. Kurs almadan.

Manken ya da şarkıcıların oyunculuk yapmasına nasıl bakıyorsunuz?
Ben podyuma çıkmıyorum. Onun da benim işime girmemesi gerekiyor. Bence çok net. Belki bir gün Özlem Süer der ki bana: Yelda Hanım, benim elbisemi podyumda giyer misiniz? Ben giyerim. Ama sonuçta ben biliyorum ki o benim kariyerim olamaz. Ben 1.90 değilim, bacağım da 1,50 değil. Dolayısıyla, yapabilirler, OK. Yapsınlar, bu fırsatı da kullansınlar. Ama bunu da biliyoruz ki kalıcı olanlar büyük oyunculardır. Tarih zaten kendi içinde süpürüyor. Doğru mu, değil mi? Tarih kimi tutuyor. Van Gogh'u tutuyor, öldü açlıktan. Keşke öyle olmasaydı. Ben buna da inanıyorum: hem iyi bir yere gelebilirsiniz, hem de iyi bir sanatçı olabilirsiniz.

Sanatın diğer alanlarına da ilginiz var mı?
Herşey. Müzik çok önemli ve kitap tabi ki..

Türk sinemasında en beğendiğiniz oyuncular kimler?
Haluk Bilginer'i çok beğenirim. Şener Şen'i beğenirim.

Yıllarca sinema yapıyorum, kimse bana ağlayarak gelmedi. 8 bölümlük bir dizi yaptım ve önemli oldu.

Dünyada?
Brando var. Brando benim için çok önemli ve öldü. Benim en büyük hayalim onunla oynamaktı ve o öldü benim hayalim, onunla birlikte öldü. Eşime mesaj çektim: "Brando öldü. Benden de bir parça öldü. Bunu hüzünlü söylüyorum ama bu bir gerçek. Sonuçta bir oyuncu olarak birşey hedeflemişsiniz. Ve o, olabilirdi. Neden olamaz ki. Hayat, mucizelerle dolu. Adam gitti ve çok büyük bir oyuncu kaybettik.

Sokakta insanlar sizi tanıyor mu?
En fazla 40-50-60 yaşında kadınlar. "Kasaba'nın İncisi" dizisinden de kaynaklandı. Orada şoke olmuştum. Almanya'ya gittim, Nürnberg Festivali'ne. Abartmıyorum, orada yüzlerce kadın ağladı. Neden diziniz durdu diye. Dedim ki: Yıllarca sinema yapıyorum, kimse bana ağlayarak gelmedi. 8 bölümlük bir dizi yaptım ve önemli oldu. Yani, keşke öyle olmasa.

Geleceğe dair hedefleriniz neler? Gelecek planlarınız sinema üzerine mi kurulu? 1. hedefiniz sinema mı?
Sinema, benim büyük hedefim sinema. Benim bu ülkede bulunmamın tek nedeni sinema. Ben buraya bir savaşçı gibi geldim. Zırhlarımı taktım. Nasıl bu Yüzüklerin Efendisi'nde gidiyorlar. Biliyorum, belki düşerim. Ama en azından beni 10-0 yenmezler. 10-1 yenerler ya da 10-2. Ben şuna inanıyorum bu 5 yıl içinde bu ülke bir şekilde patlayacak. Birşeyler olacak. İyi anlamda söylüyorum. Kültürel bir kaynama. Ben bunu hissediyorum. Ben de bunun bir parçası olmak istiyorum. Bir payım da olsun istiyorum. Bunlar benim için önemli şeyler.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

canım aliyemmmmm.. daha öncede yorum yazdımm!!bilmiorum bunları okuyormusnn yoksa benn boş lafmı yapıyorumm sana olan sewgimi adıs olarak belitmişdmm gören dicek bu kıs delimi:) ama diil tam 1 aliye tutkunu çünküü bneim adeta ikizim giyim botlar saçlar konuşma haraket aynı sen benle sneı yanyana koysunlar kımse anlamss kı yelda yada ebru:)) kafaya soktum birgün seni bulucamm tanışıcamm sana olan sewgim çok farklııı ama seni buldm zmn yelda olark dil aliye olrak görmek isterım ben o kadını beğendımmm kendımı onda buldumm eer yanlış bişee söledimse affola ablacımmm benim hayranlım sadece aliyeye başka bı sanatcı yook onlar boşş boş laf :) bıgun benı tanıcaksn ozmn bana hak werıcksnn şimdii kıb başarıların dewamını dielrım herzmn olmak istedın konumda olmanı temmenı edrımm ama ne olursan ol alıeye olmakdan wazgeçme eer olurda wazgeçrsn bende we benım gıbı haranlarında sendne wazgeçer bilesinn!!!hadinneyw....(((ebru_akyol)))e.b.r.u_akyol@otmail.com